18 Ağustos 2014 Pazartesi

Kullandığım makineler üzerine : Canon EOS 40D

Merhaba,

Vakit buldukça, şu ana kadar kullandığım ekipmanlarla ilgili olarak bu blogda incelemeler yazma fikri, bir süredir aklımda dolaşıp duruyordu. Sonunda, başlamaya karar verdim, ilk olarak 40D ile ilgili bir gövde incelemesi ile...

40D yi ediniş biçimim ilginçtir, oldukça eski olmasına rağmen, hep merak ettiğim, kullanmak istediğim bir gövde olmuştu, ama bir türlü elim gitmemişti. Bir buçuk yıl kadar önce, fotoğrafa meraklı olan kardeşime hediye olarak ikinci el bir DSLR gövde almaya karar verdim, böylece hep merak ettiğim gövdelerden birini almak için bir bahanem oluştu :). Nikon D200 ve Canon EOS 40D arasında bir seçim yaptım ve 40D nin daha iyi olacağına karar verdim, makineyi aldım, yanında çok uygun fiyata Canon EF 50mm f/1.4 USM de buldum. O sıra çantamda hem bir Nikon D5100 hem de bir Canon EOS 5D yer almaktaydı, "zaten bir Canon gövde var, yeni başlayacak biri için de yeni sensör daha iyi olur" diye düşündüm ve Nikon sistemimi kardeşime devredip 40D yi kendime alarak tamamen Canon'a geçmiş oldum. Yaklaşık bir yıl severek, kullandım, daha sonra ihtiyaç fazlası durumuna gelince ve nakide ihtiyacım da olunca, bir kaç ay önce sattım.

Bu tercihimde sebep biraz da, gerçekten seri ve iyi AF performansına sahip bir gövde isteğimdi, kuş, aksiyon, havacılık gibi konuları fotoğraflamak istiyordum, ayrıca 40D yüksek kaliteli gövdesi ile de cezbediyordu.

Her zaman, fotoğraf makinesinde sensör performansından çok, gövde özellikleri ve kalitesine önem vermişimdir. 40D, 2007 yılından kalma bir model, 10.1 mp, 1.6 çarpanlı APS-C sensörü günümüz sensörlerinin gerisinde elbet, aldığım dönemki eşdeğerlerinin de gerisindeydi, ancak yine de, oldukça iyi sonuçlar alınabiliyor bu sensörden. 1000-1250 ISO da dahi yeterli kalitede sonuçlar almak mümkün, ancak gerçekten tamamen temiz kareler istiyorsanız 100-250 arası kalmanız gerekebilir. Gerek JPEG, gerek RAW dosyaları renk konusunda zevkime uygun sonuçlar verebilmekte. 10 mp gibi düşük bir çözünürlük, piksel yoğunluğunun da düşük olması anlamına geldiğinden, lenslerde olabilecek kusurları göze batırmıyor. Örnek olarak, Porst 75-260 f/4.5 close focus M42 manuel lensim, 40D üzerinde müthiş keskin fotoğraflar verdi, ama piksel sıklığı 2x crop ta 12mp ile çok daha fazla olan Olympus PEN E-P3'üm de, yalnızca yakın çekimlerde aynı keskinliği verebilmekte, tele çekimlerde, eski lensin kusurları göze batmakta. Bu yüzden, 10 mp ile alabileceğiniz maksimum detay elbette 36 ya da 21 mp kadar olmasa da, fotoğrafların keskinliğinin elinizdeki çoğu lensle daha yüksek çözünürlüklü makinelerde verdikleri sonuçlardan yüksek olması sizi şaşırtmasın.


40D, ekrandan kadrajı görüp çekim yapmamıza izin veren "live view" moduna sahip ilk DSLR makinelerden. Tripod üzerinde yapılan çekimlerde, ya da ters lens makro gibi netlemenin zor olduğu çekimlerde hassas manuel netleme için faydalı bir özellik. 40D, live view esnasında otomatik netleme yapmak isterseniz, bir anlığına aynayı tekrar indirerek normak phase detect sistemi ile netlmeyi gerçekleştirip, aynayı tekrar kaldırıyor, ancak bu süre içinde sensörün önünde ayna olduğundan ekrandaki görüntü geçici olarak kayboluyor. O yılların diğer modellerinde liev view özelliği oldukça nadir. Yine de, 40D nin LCD ekranının yeni ekranlara göre çözünürlük, parlaklık, renk derinliği ve kontrast olarak oldukça geride olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Alma sebeplerimden biri söylediğim gibi seri bir makine arayışımdı, 40D menülerin kullanımı, fotoğrafların karta yazımı ve görüntülenmesi, ayarların değiştirilmesi gibi konuların tümünde oldukça hızlı, ancak, hız denince asıl akla gelen alan, saniyedeki çekim hızı demek yanlış olmaz... 40D, saniyede maksimum 6.5 kare ile gerçekten çok seri bir gövde. Ancak, belirtmeliyim ki, servo af (sürekli takip otomatik netleme) ile kullanıldığında bu hız oldukça düşüyor. Ara belleğin dolması, RAW + JPEG çekerken bile yeterince uzun sürüyor diyebilriim. Ancak, ara belleği doldurursanız, eski bir işlemcisi olan 40D nin, tüm kareleri hafıza kartına yazması uzunca bir zaman alabilmekte.

40D'nin netleme noktası sayısı 9 ise de, bu netleme noktalarının tümünün çapraz tip (cross type) noktalar olduğunu belirtmekte fayda var. Ancak 40D nin bana göre önemli eksiklerinden biri netlemeyle ilgili ; 40D gibi bir üst/orta sınıf gövdede AF fine tuning özelliğinin olmayışı üzücü. 50D bu noktada biraz avantaj sağlamış oluyor. Tabii 60D nin de bu özelliğe sahip olmadığını belirtmek gerek. Her ne kadar elimdeki çoğu AF lens ile isabetli sonuçlar aldımsa da, özellikle 40D'yi onun, onu 40D için aldığım Tamron 200-400 ile anlaşamadılar örneğin, eğer AF fine tune özelliği olsaydı bu sıkıntıyı yaşamayacaktım büyük olasılıkla. Her ne kadar tüm noktalar çapraz tipseler de, ışık azaldıkça 40D'nin netleme hızı ve performansı önemli ölçüde azalıyor.

Titreşim ile sensör temizleme özelliği de yine 40D'nin sahip olduğu özelliklerden. 5D nin sensörünü ne kadar sık temizlemek zorunda kaldığımı düşününce önemli bir artı aslında.


Makine magnezyum alaşımlı oldukça sağlam bir gövdeye sahip. Toz ve neme karşı dayanıklı olmakla birlikte, tam olarak hava koşullarına dayanıklı seviyede değil. Yine de, ardılı 60D ye göre çok daha kaliteli ve sağlam bir gövdesi olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Dayanıklılık, hız ve yaşına rağmen iyi görüntü kalitesi, kullanım rahatlığı ve nispeten iyi bir vizör ile, temiz bir 40D halen kullanabileceğiniz iyi makinelerden biri aslında. Sensör teknolojisi her ne kadar günümüz makinelerinin çok gerisinde kalmış durumdaysa da, sağladığı özellikler ile kendinden daha iyi sensöre sahip çoğu giriş seviyesi ve hatta orta seviye makineyi sollayabilmekte. Sonuçta iyi fotoğrafı iyi ışık üretiyor, kötü ışıkta müthiş bir sensörle çektiğimiz fotoğraflar iyi fotoğraftan ziyade, yalnızca kötü ışıkta eski bir sensöre çekilmiş olanlardan daha az kötü oluyor genelde.

Sonuç olarak Canon EOS 40D artıları :
- Sağlam, dayanıklı magnezyum alaşım gövde
- Saniyede 6.5 kare ile oldukça seri
- Ara bellek seri çekimlerde yeterince uzun süre dayanabilmekte
- Eski sensöre rağmen, halen kaliteli görüntüler alabilirsiniz
- Live View özelliğine sahip ilk makinelerden
- 1000 / 1250 civarına kadar oldukça tatminkar ISO performansı
- Doğa ve aksiyon fotoğrafları için güzel bir makina

Eksileri :
- Dinamik aralık yeni sensörlere nazaran düşük kalabilmekte
- Her ne kadar çoğu durum için fazlasıyla yeterliyse de, 10 MP büyük kırpmalar ve büyük baskılarda yetersiz kalabilir
- Live View özelliği var, ancak bu esnada otomatik netleme mümkün değil
- ISO kabiliyeti yeni sensörlerle elbetteki aynı seviyede değil

Buraya tıklayarak, 40D ile çektiğim fotoğraflardan oluşan albümü görüntüleyebilirsiniz

10 Eylül 2013 Salı

Neden birden fazla makine, batarya, kart, flaş, vs... ve Nikon SB-26 neden 19 yıl sonra bile çok güzel bir flaş :)

Bu gün şans bana art arda epey şaka yaptı, ancak bu kez hazırlıklı olduğumdan bu şakaların verebileceği zararı oldukça azaltabildim.

Bir fuar açılışını fotoğraflayacak ve aynı anda da videoya alacaktım. Video esnasında en ufak titreşimler bile hiç hoş görünmediğinden, video çekeceğim makineyi tripod'a sabitledim. Ancak, sürekli tripod üzerinde duran bir makineyle etkinlik fotoğraflamak pek kolay olmaz... ayrıca video sürerken aynı anda fotoğraf çekmekte pek verimli, hatta olası değil.

Yanımda iki makine vardı, hafif bir şekilde ikinci sistem elde etmeme olanak veren Olympus PEN E-P3, üzerinde Olympus M. Zuiko Digital 17mm f/2.8 Pancake lensi ile cebimde duruyordu. Çantamın yan cebinde ise, katlanmış konumunda olarak Olympus M. Zuiko Digital 14-42 f/3.5-5.6 II R MSC, nam-ı diğer kit lensi durmaktaydı. Bu lensin adındaki MSC "Movie Still Compatible", yani "Video ve Fotoğraf Uyumlu" anlamında. Netleme esnasında ses çıkarmadığı, ve tam zamanlı olarak manuel netleme imkânı sunduğundan video için faydalı. Full frame eşdeğeri 28-84, geniş açıdan kısa teleye kadar kapsayan kullanışlı bir aralık. Bu bakımdan E-P3'e 14-42 lensi takıp, tripod üzerinde video işini bu sisteme yükledim.

Ancak bu durumda, fotoğraf çekerken sıkıntı yaşayacaktım. Tek makine, video ile meşgul ve koca bir tripodun üstünde. Ayrıca diyafram olarak pek parlak olmayan bir lens ile. Burada, yanımdaki diğer sistemim devreye girdi. Diğer makinem, full frame Canon EOS 5D Mk II idi. Yanımda bir de Canon 430 EX II flaşım olduğundan, fotoğraf için bu sistemi kullanmaya karar verdim. Zira ışık kontrolü bende olmayacaktı, içerideki ışıklandırma da flaşsız ve yüksek kalite fotoğraflar elde edebilmek için yetersizdi. Bu etkinlik ortamında, TTL flaş önemliydi.

Ancak "as" ekipmanlarım bu gün bana sürpriz yapmaya karar vermişti. 5D Mk II de kullandığım CF kartım, 16GB Sandisk, makineye taktığımda çalışmadı... makine kartı bir türlü görmüyordu! Bu ilk sürprizi, yanımda 8 ve 4 GB olmak üzere iki başka CF kart oluşu ile atlattım. Mk II'ye Canon EF 85mm 1.8 USM lens ve Canon 430 EX II flaşları taktım, makineyi açtım, ve flaşım çalışmadı... ne yaparsam yapayım E-TTL moduna geçmiyor, makine üzerindeki flaş kontrol menüsü bir görünüp bir kayboluyor, flaş nadiren çalışıp çoğu zaman çalışmıyordu.

Dalga halinde gelen yoğun bir sinir bozukluğu ve bir şeylere saldırma güdüsünün ardı sıra, çözüm arayışına girdim. Bu kez yedeğim yoktu, ki olmalıydı, evde Yongnuo YN568 EX modeli bir Canon uyumlu flaşım daha vardı. Ancak yanıma almamıştım... Kardeşim de benimle birlikte fotoğraf çekmeye gelmişti. Nikon D5100 ve makinesine aslında tam olarak uyumlu olmayan (TTL modda çalışmayan) eski model bir Nikon SB-26 flaş vardı yanında.

SB-26 yı hemen bana transfer ettik :). Çoğu kişi bilmez, ancak Nikon flaşları, Canon makinelerde, manuel modda kullanmak mümkündür. Bir iki tane tetikleme voltajları yüksek çok eski model dışında tabii... denemeden önce araştırınız... Kardeşimin kendi makinesinde idare edebileceğibir dahili flaşı da vardı sonuç olarak.

Gunz
Nikon SB-26 flaşlarım.

SB-26 Nikon'un 1994'te piyasaya çıkardığı, o dönem (ve sonrasındaki) filmli makineleriyle TTL olarak çalışan, döneminin üst seviye flaşıydı. Dolayısıyla aydınlatma gücü oldukça yüksek, bir başka faydası ise, başka flaşların ışığını gördüğünde anında patlaması (optik tetikleme) özelliği ile  harici flaş olarak kullanılabilmesi. Ayrıca flaş kafası sağa, sola, yukarı ve hatta bir miktar arkaya dönebiliyor, zoom ayarı mevcut ve 430 EX II den farklı olarak yansıtıcı beyaz kartı var.

Filmli makinede :Nikon SB-26, Nikon F90X ile TTL modunda.
Ancak, bu gün benim için daha önemli olan özelliği, üzerindeki "A" modu idi.

Sadece manuel modda bir flaşla sürekli değişen ışık koşullarında insanları, bir etkinliği fotoğraflamak oldukça zor olacaktı. 5D Mk II üzerinde M (Manuel) moda gelerek ayarlarımı yaptım; ISO 200, 1/200 ve f/2.8. 1/200 perde hızını titreme problemi istemediğim için tercih ettim (biraz da, TTL flaş olmadığından potansiyel fazla pozlama ihitmalini azaltmak için, 1/200 5D Mk II nin maksimum flaş senkron hızı). f/2.8 seçimim ise, biraz sığ alan derinliği istediğimdendi. ISO'yu 100 değil 200 yapmam ise, "belki flaş uzak karelerde yetersiz gelir" düşüncemden kaynaklandı, ki bazı karelerde fazla pozlamaya neden olmuş.

Makine ayarımı yapmıştım, eğer TTL flaşım çalışıyor olsa idi, bu ayarlara göre gerekli ışığı kendisi hesaplayacaktı. Ayrıca, perde henüz açılmadan göndereceği "ölçüm flaşı" ile hesabı en isabetli hale gelecekti. İşte SB-26'nın A modu burada devreye girdi. Flaş üzerinden "85mm, ISO 200, F/2.8" ayarlarını girdim. Artık, flaş patlamadan önce, üstündeki ışık ölçer yardımıyla ışık şiddetini verdiğim ayarlara göre kendi belirleyecekti!

Flaşın üstündeki optik tetikleyiciyi de kapattım, diğer fotoğrafçıların flaşlarının benimkini tetiklemesini istemem doğal olarak :). A modu, tam olarak TTL performansında olmasa da, günü kurtarmamı sağladı. Bazı kareleri biraz fazla aydınlatmış, ancak çoğunu oldukça iyi ışıklandırmış.

Günün sonunda eve döndüğümde ise, dalga geçme mi, iyi sürpriz mi anlayamadığım bir olay ile, Canon 430 EX II, 5D Mk II üzerinde ilk denemem ve sonrasındaki her denememde problemsiz ve doğru çalıştı... :)

Buradan alınacak dersler :)) :
 - Önemli bir çekim varsa, yedekli olmak her zaman iyidir. İki body, ikinci bir lens, yedek pil, yedek hafıza kartları, yedek flaş eve güzel karelerle dönmek ve eli boş dönmek arasındaki çizgiyi belirleyebilir. Üzerinde farklı tip lensler olan iki body ise, vakit kaybetmeden hiç bir fotoğraf fırsatını kaçırmamamıza yardımcıdır.
 - Ucuza bulursanız, evde eskiden kalma vs varsa, Nikon SB-26, Nikon'da kullanıyor olsanız, Canon'da kullanıyor olsanız iyidir, kenarda dursun :). Bende iki tane var, edindiğim fiyat toplamı bir modern flaş kadar etmiyor :).
Kurtarıcı : Canon EOS 5D Mk II + Nikon SB-26 A Modunda :)

3 Eylül 2013 Salı

"İlk makinemi alacağım karar veremiyorum" sendromuna çözümler - II

Eğer doğa ya da spor / aksiyon gibi bir tarza meraklıysanız, hava koşulları ya da toz, su gibi tehlikeler olan bir ortamdaysanız, iyi kalite gövdeli ve direkt kontrol olanakları yüksek olan, fakat yeni makinelerden daha eski teknoloji bir algılayıcısı olan bir makine sizin için daha uygun olabilir.

Diğer yandan, daha arada derede bir yerdeyseniz, bir kaç tarz birden seviyorum, yeni olsun, sağlam olsun, garantili olsun diyorsanız, giriş seviyesi makinelerin biraz daha üst segment olanları da yeterli olacaktır.

Çoğu kişinin söyleyeceği üzere, fotoğraf konusunda lensler gövdeden daha önemli / faydalı olacaktır sizin açınızdan. Bu yüzden ilk alınan makinenin çok pahalı en üst modellerden olmasına gerek yok diyebiliriz. Yalnızca, çok sınırlayıcı olmamasına dikkat etmekte fayda var. Bu konuda özellikle Nikon giriş seviyesi makineleri önermiyorum. Bu konuya daha sonra geniş olarak bir yazı ile değineceğim. Ayrıca Nikon'un giriş seviyesinin üstündeki modelleri gayet iyi, hatta harika makineler. Sadece D3XXX ve D5XXX ile başlayan serilerden kaçınmakta fayda var. Yedek makine olarak oldukça iyi olabilirler belki de, ancak tek makine olarak amatör kullanıcılara dahi önermiyorum. Temel neden olarak diğer markaların benzer segment / fiyattaki makinelerinin daha fazla önemli özellik barındırdığını, daha az özelliğinin özellikle kısılmış olduğunu ve görüntü kalitelerinin de aşağı kalmadığını söyleyebilirim.

Ending formal service to me ;)
D5100, ilk makinem, kaçınız :))
Şimdi dilerseniz, çekeceğiniz tarza göre, kabaca ne tarz makine tercih etmelisiniz, ne gibi özelliklere dikkat etmelisiniz bakalım. Fotoğraf çok geniş bir alan, dolayısıyla her dalından bahsetmeyeceğim, ancak temel, en çok tercih edilen dallarını irdelemek gerekirse ;

Manzara : Geniş açılı bir objektif, tercihen yüksek çözünürlüklü (daha fazla megapiksel) bir algılayıcı, yüksek dinamik aralık değerleri önemlidir. Dinamik aralık, bir sahnede, herhangi birinde detay kaybetmeden aynı anda ne kadar aydınlık ve ne kadar karanlık bölümlerin yakalanabileceği diyebiliriz kabaca. Manzaralarda sıkça, arasında çok fazla aydınlık farkı olan sahneler çekme ihtiyacımız olur, bu yüzden dinamik aralık bu alanda önemlidir. Sensörle ilgili bir diğer önemli nokta ise, renk derinliği olacaktır. Bunu dinamik aralığın renk versiyonuna benzetmek, tam karşılığı olmasa da mümkün. Basitçe, makinenin ne kadar fazla renk tonu algılayabildiği, dolayısıyla renk geçişlerinin de ne kadar yumuşak olabileceğini belirler.

Tünektepe
Canon EOS 5D + Voightländer Ultragon 19-35mm
Antalya - Tünektepe
Makine ve objektifinizin yanısıra, bu alanda uzmanlaşacaksanız, iyi bir tripod, polarize ve ND filtreler de önemli olacaktır.

Portre : Yüksek çözünürlük yine tercih edilebileceksede, manzaradaki kadar önemli olmadığını söylemek mümkün. En az "normal" (50mm), ya da daha iyisi kısa tele / tele (85mm ya da 70-200 gibi) aralıklarında bir lens faydalı olacaktır. Lenslerin mümkün olduğunca geniş diyafram değerlerine ulaşabilmesi, modelimizi arkaplandan ayırmakta fayda sağlar. Eğer portreye yöneleceğinizden eminseniz, uygun fiyata edinilebilen 50mm 1.8 ve/veya 70-300mm tarzı lensler alabilirsiniz makinenizle birlikte.

Her tür fotoğraf çekiminde çok önemli olan ışık kontrolü, portrede biraz daha önem kazanıyor diyebiliriz. Çok pahalı olmayan bir reflektör (yansıtıcı) seti çok yararlı olacaktır. Bunun yanında, bir miktar doğal ışıkla çalışmayı öğrendikten sonra, 1-2 tepe flaşı edinmek isteyebilirsiniz.

Canon EOS 5D + Meyer Optik Oreston 50mm 1.8 (manuel lens) + Reflektör
Vahşi Yaşam, Aksiyon / Spor : Bu alanların gereksinimleri hemen hemen ortak, ve yukarıdaki iki alana nazaran biraz daha üst seviye ekipmanlar, ustalık ve sabır gerektirebilen alanlar. Makine açısından bakarsak, kötü hava koşulları ve toza, çarpmaya dayanıklılık önemli artılar. Saniyede çekilebilen kare sayısının yüksek olması, kontrollerin fazla sayıda, hızla ulaşılıp ayarlanabilir yerlerde olması, hem lens hem gövdenin hızlı ve isabetli netleme yapabiliyor olması gereklidir. ISO performansının yüksek olması da bir avantajdır, yüksek perde hızı almak ya da düşük ışıkta çekime devam edebilmek için çoğu zaman ihtiyacınız olabilir. Netleme noktası sayısının yüksek olması bir avantajdır, özellikle de çapraz tip (cross type) dediğimiz tipten netleme noktalarının çok olması önemlidir. Tele, ve hatta süper tele lensler gerekli olacaklardır. Büyük lenslerle tutuş, stabilite de önemli olduğundan, orta seviyenin iyi makineleri ya da üst seviye DSLR makineler genel tercih bu tarz için. Ancak aynasız makinelerinde üst segmentinde bu konular için, DSLR'lar kadar olmasa da, iyi olabilecek makineler var. Aynasız makinelerdeki otomatik netleme sistemi, hareketli nesneleri takip etme konusunda DSLR sistemlerinki kadar başarılı değiller. Eğer bu alana girmek istiyorsanız, ancak bütçeniz kısıtlıysa, ikinci el piyasasında eski üst/orta düzey modellere bakmanızı önerebilirim.
Jurgis Kairys with Su-26M @ Airshow Side 2013
Canon EOS 40D + Tamron 200-400 5.6 LD
Side Hava Gösterileri 2013 - Jurgis Kairys
Sokak : Doğal, özel anları, sokaklarda ve caddelerde insanların ve şehrin günlük yaşantısını belgemeye, sanatsal bir bakış açısıyla belki dramatize etmeye ya da estetik bir form kazandırmaya yönelik, siyah/beyaz ile neredeyse özdeşleşmiş özel bir fotoğraf dalı sokak fotoğrafçılığı. Başlangıçta hemen hemen hiç ilgim yokken, şimdi belki de en keyifle çektiğim fotoğraf şekli. Aslında hemen hemen her ekipmanla iyi kötü çekme imkanınız varsa da, biraz iyi ISO performansı ve geniş diyaframlı bir lens gece saatlerinde çekilecek sokak fotoğrafları açısından önemli olabilmekte. Sokak fotoğrafçılarının geneleneksel olarak tercih ettiği lensler, 35mm eşdeğeri olarak, 28mm, 35mm ve 50mm diyebiliriz. Ben kişisel olarak 35mm lensleri seviyorum bu konuda. Bu alanın öncüsü ve duayeni Henri Cartier-Bresson hemen hemen sadece 50mm lensleri kullandı.

Sokak fotoğrafçılığı için, aynasız gövdelerin özel bir avantajı var demek mümkün. Koca bir "profesyonel" (!) DSLR gövde ve üstündeki koca bir zoom lens ile dikkat çekersiniz. Birine bakarsınız, ve yakalamaya çalıştığnız ifade, doğallık, bir anda gidebilir. Ya rahatsız olurlar durumdan, ya da direkt poz verme durumuna geçebilirler. Küçük bir aynasız makine, hem sessiz perdesi, hem küçük ve "profesyonel değil" (yine !) görünümüyle, dikkat çekmez, en kötü ihtimal sizi turist zanneder, makinenizi de sevimli bulur gülümserler :).

Eğer sokak fotoğrafçılığı en çok ilgili olduğunuz alan ise, Sony NEX, Olympus PEN ya da Olympus OMD serisi bir makine önerebilirim. Eğer makinenize "pancake" diye anılan, küçük, ince lenslerden alırsanız hem daha az dikkat çekici, hemde büyük bir cebe sığabilir hale gelirler. Diğer yandan optik kalitenin en üst seviye de olması önemli derseniz, Sony için Zeiss Touit serisi (pahalı...) ya da 50mm f/1.8, Olympus için ise Panasonic-Leica 45mm f/1.4, Olympus 12mm f/2, Voightländer Nokton 50mm f/0.95 (pahalı ve manuel netleme) gibi lensleri tercih edebilirsiniz.

Firedancer
Olympus PEN E-P3 + Meyer Optik 50mm 1.8 (35mm eşdeğeri 100mm)
Antalya - Kaleiçi
Detay / Still Life / Ürün : Evinizde, sizin kontrolünüzde olan bir sahne ve ışık koşullarıyla çekebileceğiniz bu tarz için gövdenin özellikleri nispeten önemsiz diyebiliriz. Giriş seviyesi makineler başlangıçta, hatta ileri seviylerde dahi, fazlasıyla işinizi görebilirler. Hatta kompakt makinenizle bile başlayabilirsiniz. Yine de, detay yakalama kapasitesi ve çözünürlüğü yüksek bir algılayıcı (sensör) önemli bir artı. Fon oluşturmak için çeşitli renklerde karton / kumaşlar, ışık ayarlamak için ışık yumuşatıcılar / yansıtıcılar (softbox/softpanel, ürün çadırı, beauty dish, reflektör vb) en faydalı olabilecek ekipmanlardan. Ayrıca, flaşlar ve tetikleyiciler, ve / veya sürekli ışık kaynakları edinmek isteyebilirsiniz (eh, softbox, ürün çadırı, beauty dish gibi ekipmanları zaten bunlar olmadan kullanmayacaksınız :) ). Işık düzenleyici dediğimiz softbox vb ekipmanların bazılarını evde kendiniz yapabilirsiniz, araştırdığınızda internette örnekleri mevcut. Ayrıca, stabil, iyi bir tripod en gerekli ekipmanlardan biri bu fotoğraf tarzında.

Bu tarz için daha çok harcama yapabileceğiniz alanlardan biri lensler. Her ne kadar tripod üstünde, f/8e ayarlanmış bir kit lens bile epey keskin olacaksa da, en iyi sonuçlar için gerçekten keskin lensler isteyeceksiniz. Küçük ürünler, yakınlaşılmış küçük detaylar ve maksimum keskinlik için bir makro objektif uygun olabilir. Ayrıca, zaman zaman (özellikle de, sadece evde değil dışarıda da detay fotoğrafı çekebileceğimizi düşünürsek), sığ alan derinliği (halk arasındaki adıyla "arkayı flulaştırmak" :)) isteyebilirsiniz. Dolayısıyla 1.8, 1.4 hiç olmazsa 2.8 gibi diyafram değerlerine sahip lensler kullanışlı olacaklardır.

Her ne kadar daha çok fotoğraf tarzı varsa da, bu temel tiplerin, ekipman seçimi için hepsiyle ilgili, özellikle yeni başlayan insanlara fikir vereceğini düşünüyorum.

Bu yazı sersinin bir sonraki (ve muhtemelen nihai) bölümünde, çeşitli özellik ve fiyat aralıklarında, kişisel görüşüm olan model önerilerim olacak.

Mutlu çekimler :)

"İlk makinemi alacağım karar veremiyorum" sendromuna çözümler - I


Arch rivals, or comrades in arms ? :P


Merhabalar

Çoğunlukla fotoğraf ile ilgili yazacağım blogda ilk yazı, ilklerle ilgili olsun.

Çoğumuz yeni başlayacağımız zaman, makine / model seçimi sıkıntısı yaşamışızdır. X marka mı, Y marka mı olmalı (ya da, N - C marka mı demeliydim :)?). "Hangi modeli alsam", "baştan iyisini alayım da bir daha değiştirmem" (6 ay sonra değiştirir), "giriş seviyesi alıp öğreneyim, hem beni yıllarca idare eder yine de" (6 ay sonra değiştirir)... küçük açmazların sonu, parasını verip makineyi alana kadar değişmez genelde :).

Çoğu kullanıcı, direkt olarak çevresinde fotoğraf, ya da teknoloji ile ilgili birinden "ne alayım" sorusuna aldığı cevabı uygulayarak seçim sorumluluğunu yakını / dostuna yıkar. Bir bakıma, bu konuda bilgisi olan birinin seçime yardımcı olması çok faydalı ise de, ben yine de insanların kendi ihtiyaç / tercihlerine göre seçenekleri anlayıp, kendi içlerinin rahat edeceği bir tercih yapmasından yanayım. Fotoğraf çok geniş derya, bir okyanustur. Kendi içinde ayrıldığı farklı dallar, farklı tarzda ekipmanlar ister, dolayısıyla tek doğru yoktur, size tavsiye veren insanların doğrusu, sizinki olmayabilir. Bu bağlamda, bu tavsiyelerin fotoğrafçılık değil de, teknoloji konusunda bilgili bireylerden alınmasını daha az faydalı bulduğumu belirtmeliyim. Zira, test verileri ve sayısal olarak algılayıcı performansı bilgileri daha iyi olan bir makine, fotoğraf çekiminin inceliklerinde daha az başarılı sensörü olan bir gövdeye göre pek ala sınıfta kalabilir (ilerideki yazılarda buna daha çok değineceğim).

Bir fotoğraf makinesi almadan önce, eğer mümkünse, üç şeyi belirmenizin gerektiğini söyleyebilirim :
 - Ne tür fotoğraf çekmek istiyorum ? : Eğer zaten bir kompakt makine sahibiyseniz, çekmeyi sevdiğiniz şeyleri, ya da bu makineyle çekemediğiniz ama çekmek istediğiniz şeyleri zaten belirlemiş olmalısınız. Fakat bu bazen mümkün ve hatta yeterli olmayabilir. Elimizin altında bulunan internet burada devreye giriyor. Gerçekten iyi fotoğraflar ve fotoğrafçıları takip edebileceğiniz pek çok imkân var. Facebook'taki sayfalardan başlamak mümkünse de, ben daha ziyade flickr, 500px ve 1x gibi sitelere bakmanızı öneririm. Buralarda hem ne tür fotoğraflardan hoşlandığınızı görebilir, hem kullanılan ekipmanlar ve teknikler hakkında bilgi edinebilirsiniz.
 - Ne kadar büyük / ağır ekipman taşımak istiyorum ? : Ne çekmek istediğinizle de ilgili olmakla birlikte, eğer herhangi sağlık problemi gibi ağır ve iri ekipmanları yanınızda taşımanıza mani olacak bir durumunuz varsa daha küçük bir şey isteyeceksiniz. Diğer yandan, daha büyükçe olan DSLR gövdeler genelde daha rahat bir kullanım ve stabil bir tutuş sağlar. Diğer yandan her gün yanımda olsun, cebime koyup çıkabileyim diyorsanız, bu kez kompakt ya da aynasız sistem edinmeniz gerekecektir.
 - Bütçem ne kadar ? : Yukarıdaki iki kısıta göre daralltığımız seçenekler arasında, son eleme alım gücümüze göre olacaktır.

Farklı modeller, hatta sistemler, ayrı ayrı fotoğraf tarzlarına daha çok hitap ediyorlar genelde. Fiyat / Kullanım alanı tercihlerine, yeni modeller içinde uygun bir seçenek bulunamadığında, her zaman için ikinci el piyasası bir alternatif, elbette küçükte olsa bir miktar risk ile beraber. Eski makine modelleri ile ilgili endişe etmeye çok fazla gerek görmüyorum. Evet, her ne kadar yeni algılayıcılar daha başarılıysalar da, son 5-6 yıl içinde yapılmış tüm SLR makineler ile müthiş fotoğraflar çekmek mümkün, fotoğrafa girişinizi uygun fiyata gerçekleştirebilir, lens ve ışık ekipmanına daha çok para ayırabilirsiniz bu şekilde.

"Hangi marka alayım? Hangi marka daha iyi?" soruları genelde en sık duyulan sorular. Şu an lensi değiştirilebilir fotoğraf makinesi üreten hiç bir markanın sistem olarak üzücü olmayacağını söylebiliriz az çok. Farklı alanlarda biri diğerine irili ufaklı üstünlükler sağlayabilse de zaman zaman, tüm markalar her fotoğraf dalı için başarılı gayet. Ayrıca, fotoğraf sistemleri Canon ve Nikon markalarından ibaret değil, ve hayır, "tamam da onlar diğerlerinden daha iyi" de değil :). Kısaca en bilinen sistemlere bakarsak ;

- Pentax ; DSLR sistemlerde, fiyat / performans olarak sanırım Pentax'ın üstüne sistem yok demek yanlış olmaz. Aynasız sistemleri ise biraz fanteziye kaçmakta... Makine gövdesinde titreşim önleyici bulunan alternatiflerden biri. Flaş sistemi Nikon ve Canon'un biraz gerisinde. Pentax'ın makine ile birlikte gelen "kit" lenslerinin bile çoğu hava koşulları ve toza dayanıklı, gövdelerin ise neredeyse hepsi. Şu an, bütçesi 2000 TL olan ve DSLR sistem almak isteyen biri için kit lensle birlikte en iyi makine Pentax K30, bunu çok rahat söylüyorum. Aynı fiyat segmentingdeki tüm Canon, Nikon ve Sony seçeneklerinden üstün, çok daha pahalı olanlara ise yakın. Bir dezavantaj, Canon, Nikon ve Sony'nin aksine, Pentax'ın şu an bir full frame gövdesi bulunmamakta. Diğer yandan, piramidin en tepesine bakarsak, Pentax 645D ile parasını verebilen kullanıcılar için oldukça müthiş sonuçlar veren bir orta format makine mevcut :).

Canon family
- Canon ise her yelpazede makul ve başarılı ürünlere sahip, yalnızca aynasız sistemi şu anda çok zayıf. Sofistike bir flaş kontrol sistemi bulunmakla birlikte, bana göre Nikon'un sistemi bu alanda biraz daha ilerde. Giriş seviyesinde uygun fiyata bulunabilecek 600D ve 650D tercih edilebilecek modeller. 7D hemen hemen her şey, özellikle de doğa / aksiyon için halen alınabilecek en iyi makinelerden biri. Lens seçenekleri geniş, ve hepsi değilse de, çoğu oldukça uygun fiyatlı.

Lightpainted
- Nikon giriş seviyesi hariç her seviyede çok güçlü ve flaş kontrolü konusunda lider diyebiliriz. Aynasız sistemi ise, Canon kadar olmasa da, diğer alternatiflere göre zayıf. Yazı boyunca bir kaç kez tekrarlayacağım, giriş seviyesi DSLR makinelerinden kaçılmasını öneriyorum... Para problem değilse, şu an stüdyo / manzara fotoğrafçıları için en üstün DSLR makine Nikon D800E. Lens seçenekleri oldukça geniş, ancak çoğu muadillerine göre biraz pahalı.

- Sony, sensör teknolojisinde çok başarılı, çoğu diğer markanın sensörünü üreten Sony hatta. Özellik olarak genellikle başarılı makineleri, ancak ben kişisel olarak gördüğüm / denediğim modellerini gövde / kullanım ve menüler olarak beğenmedim, ısınamadım, sizin için durum farklı olabilir elbette. Lens seçenekleri oldukça yeterli. DSLR makinelerinde Pentax gibi gövdeden titreşim önleme özelliği mevcut. Aynasız makine sistemi NEX oldukça meşhur olmuş durumda zaten, ve sensörleri gerçekten çok iyi, diğer yandan gövde tasarımları herkesin zevkine hitap etmeyebilir (örneğin benimkine etmiyor :)). Zeiss gibi üst seviye üreticiler lens yapmakta NEX sistemine, ancak Zeiss'lar elbette pahalı. Sony'nin kendi NEX lensleri ise maalesef beklentiyi karşılayamıyor çoğunlukla. Özellikle NEX-7 nin 24mp sensörü için çoğu Sony E mount lens yetersiz kalmaktalar keskinlik konusunda.

Newest player in team 
- Olympus, DSLR işinden çıktı diyebiliriz, ancak nispeten küçük ve seri 4/3 makineleri bir süre doğa fotoğrafçılarınca kullanıldı, halen de kullanılıyor. Aynasız makinelerde ise iddialı. Panasonic ve Olympus'un yürüttükleri Micro Four Thirds (m4/3) sistemi, şu an en oturmuş aynasız sistem konumunda. Olympus'un makineleri de gövdelerinde titreşim önleme özelliği barındıran makinelerden. E-PL5, E-P5 ve OMD E-M5, özellikle de OMD, hepsi hem sensör, hem özellikler hem kullanılabilirlik olarak çok başarılı makinalar.

- Panasonic, diğer m4/3 üreticisi, tıpkı Olympus gibi 4/3 DSLR üretimini sessizce bıraktı. Panasonic makineler video için tercih ediliyorlar genelde. Olympus'tan farkı, küçük kompakt ya da rangefinder görünümündeki makineleri ekranın yanında küçük bir elektronik vizör de içeriyorlar. Olympus'ta sadece SLR görünümündeki OMD serisinde bu imkân mevcut şimdilik. Ayrıca, daha büyük SLR tipi gövdesi olan m4/3 makineler de üretmekte. Dezavantaj sayılabilecek bir kısım ise, en son GX7 modeli hariç, Panasonic gövdeler titreşim önleme özelliği barındırmıyorlar.

- Fuji : X serisi rangefinder görünümlü aynasız makineleri sensör teknolojisi olarak gerçekten müthişler, lensler de sayıca az da olsa oldukça kaliteli. Diğer yandan netleme hızları biraz düşük, pek aksiyon makinesi değiller. Fiyatları da biraz yüksekçe. Sokak, portre, detay ve manzara fotoğraflarına ilgili kişiler için oldukça başarılı sonuçlar verecekleri kesin.

- Samsung, eskiden Pentax ile aynı sisteme sahip DSLR makineler ile piyasaya girdiysede, bu ilişki uzun sürmedi. Şu an Samsung DSLR üretmemekle birlikte, aynasız NX sistemi gövde çeşitliliği, sensör başarımı ve lens yelpazesi olarak iyi bir yere gitmekte gibi görünüyor.

- Leica, aynasız ve gerçek rangefinder ve full frame. Bunların hepsini bir arada bulmanız şimdilik sadece bu sistemde mümkün :). Diğer yandan bütün makine ve lensleri manuel netleme, evet yanlış duymadınız, otomatik netleme yok bile. Lensleri optik olarak müthiş ve muhteşem arası bir yerlerde demek yanlış olmaz genel olarak :). Bu sistemin öne çıkan özelliği ölümüne pahalı oluşu ve sipariş / ödeme ardından, önemli bir kısmı elde üretilecek olan makinenizi en az bir yıl kadar bekleyecek olmanız :). Ha, tabii bir de DSLR formunda S serisi orta format makineleri var, o da parasını verebilene müthiş imaj kalitesi sunuyor elbette :)

Yazının bir sonraki bölümünde, fotoğraf tarzlarına ve gerektirdiği özelliklere bakacağız.

Mutlu çekimler :)